|
|
 |
ÇOCUĞUNUZ İLE VAKİT GEÇİRİN
Yapılan araştırmalar çocukların gelişimi üzerine anne ve babaların duygusal açıdan vakit ayırmasının çok önemli olduğunu göstermektedir. Ayrılan bu vakit çocuğunuz ile ilgili kısa ve uzun vadede bir çok fayda sağlayacaktır , bu faydalar o kadar çok ki hemen birkaç tanesini sayabiliriz.
Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun özgüven gelişimi açısından çok önemli olmaktadır , çünkü ona vakit ayırmanız ona verdiğiniz değeri göstermektedir . Bilinç dışına ‘’ben sana değer veriyorum çünkü vakit ayırıyorum’’ mesajı vermektesiniz . Varlığı ile yokluğu hesaba katılmayan ve sanki o evde yokmuş gibi davranmak çocuğun kendine olan güvenini dolaylı olarak negatif etkilemektedir.
Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun stres ile daha kolay baş etmesine ve karşısına çıkan zorlukları daha kolay yenmesine yol açacaktır.
Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vakit onun ile aranızda bir yakınlık sağlayarak onun size karşı daha rahat duygusal ifade sağlaması ve buna bağlı olarak onun duygusal anlamda ve iç dünyasında hissettiklerini daha kolay anlamanızı sağlayacaktır. Çocuğunuz ile geçirdiğiniz zamanın uzunluğu değil kalitesi önemlidir diyebiliriz . Çocuğunuz ile geçirdiğiniz vaktin kalitesini artırarak onun bu konudaki ihtiyacını rahatlıklar karşılayabilirsiniz. Günlük hayat akışı içerisinde kendinize bir program yapıp yemek yemeye , TV izlemeye , uyumaya ve buna benzer bir çok yaptığımız günlük işler yanında çocuğunuza vakit ayırmayı unutmayınız.
Yapılan araştırmalarda çocukların anne babalarından aldıkları sevgi ve mutluluk ile hayata daha olumlu ve mutlu bakabildikleri , daha az zarar verici davranışlarda bulundukları , insanlara karşı daha sevgi dolu oldukları , arkadaşları ile daha uyumlu halde oldukları gösterilmiştir.
Çocuğunuz size ne kadar yakın olursa kötülüklere o kadar uzak olacak , sizin ile birlikte ne kadar mutlu olursa hayatın diğer alanlarında da o kadar mutlu olacak , sizinle ve ailesi ile bağları ne kadar sağlam olursa onun tüm hayatı boyunca problemleri daha az olacaktır. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaştığı ve insanların bireysel meşguliyetlerinin arttığı günümüzde adı geçen konular için en önemli tehlike çocuklar ve onların duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması olmaktadır. Bu günden atılan tohumlar yarınlar için çok güzel sonuçlar verecektir . Eğer bu konuda bir gayret yok ise yarın oldukça geç olabilir.
“Sevgili anneciğim, babacığım;
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:
Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?
Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutamayınca sizlere güvenim azalıyor.
Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşında iken..." diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.
Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Biliyorum, ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim. Sevgiler,
Çocuğunuz…”

BAŞARILI ANNE-BABA ÇOCUK İLİŞKİSİ
Ana-baba, çocuklarını eğitirken öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu gelişim dönemini tanımalıdır. Başka bir deyişle,çocuklarını tanıyarak işe başlamalıdır.
Ana-baba,çocuklarının kendi modelleri olmadığı gibi,kardeşlerinden ve arkadaşlarından farklı,bağımsız,kendine özgü zeka ve kişilik özellikleri olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler.
Anne ve babanın çocuklarına , “uygun olan davranışı” ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretebilmeleri için,gerek kendi aralarında gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında dengeli,tutarlı ve kararlı olmaları gerekir.
Anne-babanın güvenli bir çocuğa sahip olabilmeleri için,önce kendilerine,sonra birbirlerine,ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir.
Anne-baba çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı,çocuğu hayal kırıklığına uğratacak,yaşının üstünde beklentiler içine girmemelidirler. Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı,ana-babanın tutkuları dikkate alınmalıdır.
Anne-baba öncelikle çocuğunu bağımsız bir birey olarak kabul eden,ona sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar. Bilinmelidir ki,sevgi temeline dayanan eğitim,sağlam ve başarılı eğitimdir.
Anne-baba,soyut düzeyde uyarı yerine,somut düzeyde eylemi temel almalıdır.
Anne-baba öyle bir ortam hazırlamalıdır ki,çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli ve hiç yanında değilmiş gibi özgür hissetsin.böyle bir aile ortamı çocuğun kendine özgü anlayış ve düşüncesini ifade etme olanağı sağlar. Buna karşın sağlıksız bir aile,çocuğun nasıl algılaması,düşünmesi ve davranması gerektiğiyle ilgilenir. Çünkü bu ana-baba için,çocukları belirli bir kalıba sokmak,onu bağımsız olarak gelişmesinden daha önemlidir.
Anne- baba,çocuğunun kişiliğine saygı duyan,benlik saygısı üstün kişiler olmalıdır ki,çocuklarının benlik saygısı da üstün olabilsin.anne-babalar kendi kendini yönetebilen bireyler yetiştirmek için gerekli psiko-sosyal ortamı hazırlamalıdırlar. Bunun için de aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmasına fırsat verilmelidirler.
Kısacası,anne-baba,çocuğa sevgi veren,girişim yeteneğini ve özgüvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda anne-babanın sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur.Çocuğun istemi hiçbir zaman engellenmez. Aşırı davranışları anlayışla karşılanır ve yumuşak bir biçimde düzeltilir. Böyle bir esnek ortamda çocuk ,cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. Yaşamını yapıcı çabalar üstüne kurmayı öğrenir.
İdeal anne-babayı tanıtmak zor olmakla beraber başarılı anne-babalar ,çocuğun ihtiyaçlarını sezen,onlara uygun yanıtlar veren,aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp ,çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan ,davranışlarında belirli bir kararlılık ve devamlılık sağlayan,karşı çıkmadan önce her zaman çocuğunun isteklerini dinleyen anne-babalardır.
Yine başarılı anne-babalar,çocuğunun kendi kendisini denetlemesini ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimine ortam hazırlayan,çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren,olayların sonuçlarıyla onları başbaşa bırakan,onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten,çocuklarına korku silahını çevirmeksizin,kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey olarak yetişmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.
">Evet,çocuğumuz ruh hâliyle bize böyle diyor günün yirmi dört saatinde…Duyuyor muyuz küçük sinelerden çıkan bu sessiz çığlığı?...Unutmayınız ki sizin çocuğunuzun da içine hapsettiği bir “Pulsuz Dilekçe”si vardır.
Hangimiz çocuklarımızın bu çığlığına kulak veriyoruz?Hiçbirimiz demek geliyor içimden ama bu kadar da karamsar olmak içimi acıtıyor.Muhakkak ki çocuklarını tanımaya çalışan ve onları anlayan anne babalar da vardır?Fakat yekûn üzerindeki oranları tek haneli rakamları geçmez.
Şüphesiz herkes çocuğunun iyi bir terbiye ve eğitim almasını ister.Onun için çabalar durur.Yemez yedirir,giymez giydirir.Saçını süpürge eder onların yolunda…Fakat bu yeterli midir?
Çocuklarımızı adam yerine koyup dinlemek ve alacağımız kararlarda onlara danışmak nedense hiçbirimizin aklına gelmez.Onları tarla,kendimizi rençber(çiftçi) yerine koyarız.Fakat onlardan da öğrenebileceğimiz şeyler olduğunu düşünmeyiz.Bu yöntemden vazgeçerek çocuklarımızın sesine de kulak verelim.Çünkü muhatabımız olan çocuklar robot değil,bizim gibi insan…Çocuk terbiyesi üzerine biraz daha düşünelim;kendimizi yenileyelim.

ÖZGÜRLÜĞÜ KAPIDAN GEÇİREBİLMEK
*Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin, çocuk gibi davranıyorsun" denir ya. Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan. *
*Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir
hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını
ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. Yine bir ziyarete
giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına
göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi
yasaktı.
Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta
yırtmışlardı... *
*Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme
kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.
*Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip
götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
*Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu!
Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?"*
*Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi : *
Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların
gözleri!..." *

BİR ÖYKÜ
Genç bir adam, işlediği bir suçtan dolayı hakim karşısına çıkarılmış. Hakim onu çocukluğundan beri tanıyormuş ve ünlü bir yazar olan babasıyla da tanışıyormuş.
Hakim:
"Babanı hatırlıyor musun?" diye sormuş.
Bu soruya:
"Onu oldukça iyi hatırlıyorum." şeklinde cevap vermiş genç adam.
Suçlunun vicdanını yoklamaya çalışan hakim şöyle demiş:
"Mahkûm edilmek üzereyken ve şu anda mükemmel bir insan olan babanı düşünürken, onun hakkında net olarak ne hatırladığını anlatır mısın?"
Bir sessizlik olmuş.Daha sonra hakim beklenmedik bir cevap almış.
"Konuşmak için yanına gittiğimde, yazdığı kitaptan başını kaldırarak bana baktığını ve "Çek git başımdan; çok meşgulüm!" dediğini hatırlıyorum.
Ona arkadaşlık etmek için yaklaştığımda bana dönerek: "Çek git başımdan oğul; bu kitabı bitirmeliyim!" derdi. Hakim bey, siz onu büyük bir yazar olarak hatırlarsınız; fakat ben onu kaybedilmiş bir arkadaş olarak hatırlıyorum."
Hakim kendi kendine söylenmiş:"Yazık! Kitabı bitirdi ama oğlunu kaybetti!"
Zig Ziglar'dan

Değerli velilerim aşağıdaki metni çocuklarımızın odalarında uygun bir yere yapıştırabilirsiniz.
SEVGİLİ ÇOCUĞUM,
Haydi! Her yeni yılda, her yeni başlayan hafta ya da günde aşağıdakileri uygula. Göreceksin, hayatındaki birçok şey daha iyi olacak.
Önce zamanı iyi kullanmayı öğren. Program yap,bunun için öğretmeninden ve evdekilerden yardım iste.
Akşam yattığında çok şey yaptım diyebilmen için hızlı hareket et.(çabuk giyin,çabuk yıkan,çabuk toplan).
Gününe daima büyük bir gülüş ve günaydınla başla.
Teşekkür sözcüğünü kullanmayı, seninle konuşulurken dikkatle ve konuşanın gözlerine bakarak dinlemeyi unutma.
Programlı ol, dersini asla yarına bırakma.
Kitap okumaya devam et, seni asıl özel yapacak olan o!
Kendine, eşyana, arkadaşlarına özen göster.
Ev hayatına, ufak tefek işlerle katıl. Yatağını, odanı topla. Pazar sabahı kahvaltı hazırlama gibi...büyüdüğünü davranışlarınla göster.
Arkadaşlarına sevgi ile yaklaş, çözemediğin konularda büyüklerinin yardımını iste.
Yaşadığın ev ortamını, okulunu, sana verilenleri düşün ve şanslı bir çocuk olduğuna inan.
Senden hepimizin tek isteği: Neşeli,sevgi dolu, programlı,sorumluluk sahibi bir çocuk olman,öğrendiklerini uygulaman ve başkalarına aktarman. Bunu yapabileceğini biliyor, seni destekliyoruz.
Uygula ve sen de hepimize göster.

ÇOCUKLARDAN ÖĞRENİN
HOŞÇA VAKİT GEÇİRMEYİ,
(Çocuklar hoşça vakit geçirmeyi iyi bilirler. Çoğu kez nedensiz olarak gülerler, çünkü gülmek hoşlarına gider. Siz de onlarla gülün, onlarla eğlenin.)
SONUNA KADAR KARARLI OLMAYI,
(Çocukların kararlılık konusunda üstlerine yoktur. Çocuklar bir şeyi istediklerinde elde edene kadar vazgeçmezler.)
İÇTEN VE ÖNYARGISIZ DAVRANMAYI,
(Çocuklar hiç bir konuda kötü niyet taşımazlar ve önyargısızdırlar. Onlara güler yüzle ve sıcak davranan herkesi olduğu gibi kabul ederler.)
ÇOCUKLARDAN ÖĞRENİN ! ! !
AĞIR ÖĞRENEN ÖĞRENCİLER İÇİN AİLEYE ÖNERİLER
1. Çocuk yaşıtlarına göre biraz daha geç ve güç öğreneceğinden çocuktan zeka düzeyinin üzerinde başarı beklenmemeli, normal başarı göstermesi için zorlanmamalıdır.
2. Sınıfına uyum sağlayabilmesi için öğretmenlerle işbirliği yaparak evde derslerini kavramasına yardımcı olunmalıdır.
3. Küçük başarıları bile desteklenerek daha başarılı olma isteği için ortam sağlanmalı, böylece kendine güven duygusu geliştirilmelidir.
4. Evde yapabileceği işler verilerek sorumluluk duygusu geliştirilmeli, etkin olduğu konulara yöneltilmelidir.
5. Çocuğun zayıf yönleri eleştirilmemeli, kuvvetli yönleri bulunup geliştirilmeye çalışılmalı, olumlu davranışları her fırsatta değerlendirilmeli ve desteklenmelidir.
6. İyi arkadaş ve çevre ilişkileri kurmasına olanak sağlanmalı, yardımcı olunmalıdır.
7. Kardeşleri ve arkadaşları ile kıyaslanmamalıdır.
8. Çocuktaki davranış bozukluğunun bir çoğunun, doğrusunu bilmediğinden ya da beceremediğinden kaynaklanacağını düşünerek, bu bozukluğun ve hataların neler olduğunu ve doğrunun nasıl olacağını SEVGİ ve ANLAYIŞ la anlatmalı, çocuk ikna edilmelidir.(Hatalarından dolayı hırpalanan bu çocuklarda kişilik bozuklukları artar. )
9. Çocukta görülen davranış bozukluklarının nedenleri incelenmeli, problemlerini çözmede yardımcı olunmalıdır.
10. Olumsuz davranışları bazı hallerde görmezlikten gelinmeli, hataları büyütülmemelidir.
11. Aşırı sevgi ve aşırı baskı kaldırılmalı, sınıflandırma zamanında ve yerinde yapılmalıdır.
12. Anne ve babanın “EĞİTİM GÖRÜŞLERİ” tutarlı olmalı, alacakları eğitim önlemleri birbirini desteklemelidir.
13. Anne ve baba aile sorunlarını çocuğun yanında tartışmamalıdır. Ailedeki huzursuzluklar çocuğun başarısında ve davranış bozuklukları göstermesinde en büyük etkendir.
14. Çocukta, akademik başarıdan çok sanata yönelik becerilerin gelişmesini sağlayıcı etkinlikler yapılmalıdır. Çocuk ileri öğrenim kademelerine değil, iş hayatına hazırlanmalıdır.
KIRIK CAM TEORİSİ
Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?" sorusuna Guiliani'nin cevabı: "Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim.
Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."
Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Polis bu kararlılığıyla "Küçük müçük, bizim için hiç fark etmez; bu sokağın, metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz." demiş. 'Kırık Cam Teorisi' ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alarak geliştirilmişti. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izledi. Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz. "
|
SALDIRGANLIK
Saldırganlık küçük çocuklarda normal bir tepki biçimidir. Çocuğun güvenlik,mutluluk yada başka bir gereksiniminin şekil değiştirerek başka bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Saldırganlığı kişisel bir yaralanmanın bir başka şekilde sonuçlanması olarak tanımlayabiliriz. Bu yaralanma sonucunda çocuğun akranlarına vurması, ısırması, eşyaları fırlatması, tekmelemesi,tükürmesi ve zarar vermeyi amaçlayan tehditler şeklinde sözel saldırılarda bulunmasıdır.
Sürekli ve aşırı biçimde saldırgan olan çocuk sinirli,anlaşılmaz, eyleme hazır ve aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Hemen parlar ve kavgaya hazırdır. Durmadan kuralları çiğner ve ceza görür. Bu çocuklar cezadan etkilenmez yada kısa süreli etkilenmiş gibi görünürler. Olağan anlaşmazlıkları bile bilek gücüyle çözmeye çalışırlar.Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bu çocuklar evde okulda sürekli sorun yaratırlar ve yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler. Genellikle erkek çocuklar daha saldırgandırlar.
SALDIRGANLIĞIN NEDENLERİ
1- Saldırgan davranışların ebeveynler tarafından ödüllendirilmesi. Geleneksel kültürün erkek çocuğun saldırganlığını onaylaması(Ör: parkta iki çocuk birbirini döver. Biri daha çok dayak yerse,annesinin çocuğunun kendisini savunamadığı düşüncesiyle üzülmesi)
2- Çocuğun yetişkinlerden katı ceza,anlayışsızlık ve yetersiz sevgi görmesi
3- Babanın uzun süreli yokluğunda, annenin sürekli çocuğun etrafında olmasıyla ortaya çıkan ortam
4- TV. Ve kitle iletişimim araçlarının olumsuz etkisi(Kurtlar Vadisi örneği ver.)
5- Ana-baba tutumlarının olumsuzluğu,çocukla aralarındaki iletişimin iyi olmaması
6- Çocuğun ana-babasından dayak yemesi
7- Beyin zarı iltihabı, beyin zedelenmesi gibi fizyolojik sorunlar
SALDIRGAN DAVRANIŞLARI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?
1- Her şeyden önce ana-baba çocuğa saldırganlık modeli olmamalıdır. (Evde dayak yiyen bir çocuk varsa kardeşini dövüyor. Kardeşi yoksa okulda en ufak bir sorunda arkadaşına vuruyor. Yada hayvanlara eziyet ediyor.) Çünkü dayak herkes için olumsuz duygular yaratır.
2- Çok fazla saldırgan davranışlara tolerans gösterilmemelidir. Çocuğun istekleri bu tip davranışlar yapınca yerine getiriliyorsa, çocuk isteklerini yaptırmada araç olarak görmeye başlar. Bu yolla istekleri yerine getirilmemelidir. Saldırgan davranışlar ödüllendirilmemeli ve onun bu davranışının istenmeyen bir davranış olduğu hemen gösterilmelidir.
3- Saldırgan davranışlar kesinlikle dayakla cezalandırılmamalıdır. Ana-babanın ilgisi sevgisi azaldığında ve fiziksel cezalar uzun süre devam ettiğinde, çocukta saldırgan, asi, sorumsuz davranışlar gelişir. Saldırgan davranışlar ortaya çıktığında, yetişkinler sakin davranmalı,anormal duygusal tepkiler yerine ben dilini kullanmalıdır. (Böyle davrandığı niçin üzüldüm) Dayak saldırgan davranışın hemen bitiminde uygulandığı zaman,onun hemen kesilmesini sağlayabilir ancak, çocukta düşmanca duygular geliştirir.
4- Çocuk gergin ve sinirliyken onunla tartışmamalı, sakinleşmesini beklemeli ve daha sonra davranışı ile ilgili konuşulmalıdır.
5- Çocuğa sosyal olgunluğuna uygun çeşitli sorumluluklar verilmeli, başarabileceği kadarıyla bir çok Şeyleri başlatıp, bitirmesi sağlanmalıdır. Çocuk başarma duygusunu yaşamalıdır.
6- Çocuğa bu davranışın dezavantajları gösterilmelidir. Saldırgan davranışları ile isteklerini elde edemeyeceğini,istediği Şeyleri kaybettiğini görmeli ve yaşamalıdır.
7- Olumlu davranışı pekiştirme: Ana-baba ve diğer yetişkinler çocuğun olumlu davranışını görüp, olumsuz davranışı görmezlikten gelmelidir. Çocuk bu davranışı yapmadığında sözel olarak ödüllendirilmelidir. Örn:10dk. Kavga etmeden ve bağırmadan oynadığında buda davranışını sözel olarak ödüllendirme vb.
8- Çocuğun dışarıda oynamasına izin verme,bu çocuğun gerilimini azaltır ve enerjisini boşaltma imkanı sağlar.
9- Saldırgan davranış diğer çocukların güvenliğini ciddi bir Şekilde tehdit etmedikçe bu davranışın üstünde durmamak gerekir.
10- Kendi kendine konuşma:Çocuk oldukça dürtüsel davranıyorsa ve onun bu yönünü kontrol etmede güçlük yaşanıyorsa;çocuğa başkalarına vuracağı zaman, kendi kendini engelleyici cümleler söylemesi öğretilebilir. Örn: 10 a kadar say ve ona vurma gibi.
11- Çocuk saldırgan modellerle karşı karşıya getirilmemelidir. TV deki şiddet içeren programları seyretmesi engellenmelidir. Eğer kesinlikle engel olunamıyorsa, ana-baba çocukla birlikte seyrederek şiddetin sonuçlarını tartışabilirler. Ayrıca bu şiddet filmlerinin gerçek yaşamın modeli değil, kurmaca olduğu çocuğa anlatılabilir.
12- Kızgınlıktan kurtulmak için alternatifler bulunabilir. Yumruklanabilen kil, çakılabilen çiviler, resim çizme, boya maçocuğun kızgınlık duygularını kontrol altına almayı sağlayabilir. Ayrıca futbol, basketbol gibi sporlar kabul gören çıkış yollarıdır.
13- Her yaş ve dönemde çocuğun temel ihtiyaçları zamanında yerine getirilmelidir.
14- Bu çocukların özellikle baba ile daha çok birlikte olması sağlanmalıdır.
15- Anne-babalar bu çocuklarla iletişim kurarken ben dilini kullanmalıdır. Örn: Böyle kavga ettiğin zaman rahatsız oluyorum, üzülüyorum gibi. Kişiler duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını davranışlarının da dile getirmelidir.
TELEVİZYON VE BİLGİSAYARDAKİ ŞİDDETLE İLGİLİ UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ
4 -7 yaş çocuklar ve TV : Bu yaş grubunda çocuğun gelişimi ile ilgili önemli adımlar atılır. 0-3 yaş grubunda olduğu gibi çocuğun gelişimi bu dönemde de çok hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönemde anne baba , arkadaş ve sosyal çevre ile etkileşim ve iletişim belirgin olarak artmış ve artık erişkinlerle birlikte belirgin olarak uyum sağlanmıştır. Bu dönemde gerek dil gelişimi , gerek motor gelişim de önemli aşamalar kaydedilir. Bu dönemde çocukta ki etkilenmeler hayat boyu çocuk için çok önemli olmaktadır. TV nin bu dönemde çok aşırı izlenmesi çocuğun dil ve sosyal gelişiminde bazı sıkıntıların ve eksikliklerin oluşmasına neden olabilir. Bu dönemde çocuklar TV de gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler gerek filmler de görülen görüntüler olduğu gibi algılanır. Çocuk bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışabilir. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Çocuk için bu dönemde şiddet içeren ve aşırı abartılı konulardan oluşan çizgi filmler oldukça sakıncalı olabilir. Bilinçaltı şiddet duygularının yerleşmesine neden olabilir . Aynı zamanda çocuğun bu dönemde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çocuklar oldukça aşırı etkilenebilir , bu durum onları akla gelen görüntüler ve düşünceler ile günlerce rahatsız edebilir. Ek olarak çocukta uyku bozukluğu , yalnız kalmak istmememe , korku ve endişe duyguları yerleşebilir ( klinik ortamda bunun örneklerini görmekteyiz ) . O nedenle anne babaların bu dönede izlenen programlara özellikle dikkat etmesi gerekir. Çocuğun sosyalleşmesi , yakınları ile diyalog kurması , sosyal adaptasyonu , dil gelişimi ve buna benzer konular TV izleme ( aşırı miktarlarda ) ile eksik kalabilir. Bu yaşlardaki çocukların eğitici programlar harici özellikle şiddet içeren ve çocuklar için travmatik olacak görüntülerden uzak kalmaları uygun olur. Bu hazırlıksız karşılaşılan görüntüler onlarda bilinçaltı kaygı , gerilim , korku , şiddete eğilim gibi sıkıntılara yol açabilir. Amerika ve Avrupada uzmanlar küçük yaşlarda gösterilen şiddet davranışlarının önüne geçmek için çok büyük gayretler sarfetmekte ,özellikle son zamanlarda okullarda gösterilen şiddet olaylarından sonra meselenin öneminin daha da arttığı anlaşılmaktadır . Mühim olan ve yapılması daha basit olan şey çocukların ruh sağlığı bozulmadan koruyucu önlemlerin alınması gerekliliğidir.Unutulmamalıdır ki çocukluk çağında görülen her görüntünün , duyulan her sesin , karşılaşılan her iyi ve kötü muamelenin muhakkak ileriki yıllarda bir yansıması olacaktır. Bu nedenle TV gibi iletişim araçları eğitim amaçlı olarak kullanılmalı , eğlence amaçlı ise belli sınırlarda kullanılmalıdır. Özellikle anne babalar, aile olarak birlikte izledikleri programlar konusunda oldukça seçici davranmalıdırlar . Bütün bunlara ek olarak , aşırı ve uygunsuz TV izleme durumunda , daha çok geç saatlerde izlenmesine müsade edilen programlar ile çocukların uyku ritmi bozulmakta , vakit ve motivasyon eksikliğinden dolayı çocukların oyunlar ve değişik aktiviteler ile kazanacakları motor beceriler yetersiz kalmakta , çocukların arkadaş ortamlarında kazanacakları sosyal adaptasyon yeteneği istenen seviyede olmamakta , ince motor becerilerin gelişimine ve anne babanın eğitimi için gerekli vakit azalmakta , bu yaş için gerekli olan fiziksel hareketlilik ile enerji atımı eksik kalmakta , TV nin çocuklar için bir miktar katkısı olsa bile genel olarak dil , sosyal ve motor gelişimde sıkıntılar gözlenmektedir. Bu durum eğer anne babanın çocuğu için yeterli vakit bulmasında sorun varsa , çocukta ek olarak psikiyatrik sıkıntılar varsa , çocuğun gelişimini destekleyecek diğer faktörler eksik ise daha da büyük sıkıntı olmaktadır.
7-12 yaş arası çocukların durumu : Bu dönemdeki çocuklar genelde ağır eğitim şartları içinde olan grubu oluşturmaktadır. Aynı zamanda TV nin eğitim amaçlı kullanımından daha fazla yararlanacak bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Yukarıda saydıklarımıza ek olarak bu yaş grubunda soyut düşünce yerleşmeye başlamış olmasının etkileri görülür. Çocuklar TV deki görüntülerden etrişkin düzeyinde etkilenmeye başlarlar. Yukarıda değindiğimiz gibi bu yaş grubunda da şiddet içeren , korku ve gerilime neden olan sahnelerin çocuğun gelişiminde problem oluşturacağını söylemek gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve sosyal adaptasyon üzerine etkileri 0-3 yaş ve 4-7 yaş grubundaki kadar negatif şekilde olmaz . Çocukların bu yaşlardan itibaren TV üzerinden kazanımları eğer iyi yönlendirilir ve seçici davranılırsa devam eder.
Bu yaştaki çocukların ders ve okul saatleri de göz önüne alınarak TV izleme saatleri uygun bir şekilde sağlanmalıdır. TV izlemenin aşırılığı durumunda çocuğun sosyal aktivitelerinde ,arkadaş ilişkilerinde , ders başarısında ,sportif faaliyetlerinde ,yaşa uygun becerilerin geliştirilmesinde sorunlar yaşanabilir.
Kaynakça: www.Buyukkolej.net
Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışma Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Hamamcı, şiddet içeren dizi, haber ve çizgi film izleyen çocuklarda model alma yoluyla saldırgan davranışlar ve şiddet eğilimi ortaya çıkabileceğini söyledi.
Doç. Dr. Hamamcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, televizyonun çocuklar üzerindeki etkisinin diğer yaş gruplarına göre daha fazla olduğunu belirtti.
Televizyonun çocuklar için önemli bir taklit kaynağı olduğunu, çocukların televizyonda gördüğü modellerin davranışlarını taklit ederek değerlerini içselleştirebileceğini ifade eden Doç. Dr. Hamamcı, şöyle konuştu:
''Özellikle şiddet içeren dizi, haber ve çizgi filmleri izleyen çocuklarda model alma yoluyla saldırgan davranışlar ve şiddet eğilimi ortaya çıkabilir. Uzun süre televizyon karşısında kalmak çocuğun sosyalleşmesini ve yaratıcılığını olumsuz yönde etkileyebilir.''
Doç. Dr. Hamamcı, özellikle okul öncesi yaş grubundaki çocukların canlı ve cansızı ayırt etmekte zorlanabileceğini belirterek, televizyondaki, gerçek ve canlı olmayan bazı tiplemelerin çocuğu korkutarak onu olumsuz yönde etkileyebildiğini dile getirdi.
Günümüzde televizyonun her evde bulunduğu ve hayatın çok önemli bir parçası olduğu düşünüldüğünde ailelerin çocukları için bu konuda daha duyarlı olması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Hamamcı, çocukların bu olumsuz etkilerden korunulabileceğini bildirdi.
-BİLİNÇLİ KULLANMAK ÖNEMLİ-
Doç. Dr. Hamamcı, televizyonun bilinçli kullanıldığında önemli bir bilgi kaynağı olduğunun unutulmaması gerektiğini vurguladı. Çocuklara yaş gruplarına uygun eğitsel programlar izletilebileceğini ifade eden Doç. Dr. Hamamcı, şunları anlattı:
''Yaş gruplarına uygun eğitsel programlar izleyen çocukların zihinsel gelişimleri desteklenebilir. Eğitsel programlar çocukların gelişimine katkıda bulunabilir. Ancak bu konuda da aileye büyük görev düşüyor. Aileler çocuklarını sadece belirledikleri program saatlerinde televizyon izlemesine izin vermeli.''
Doç. Dr. Hamamcı, anne ve babaların çocuklarını oyalanmaları için ya da başka sebeplerle uzun süre televizyon karşısında bırakmaması, çocukların televizyon izledikleri saatlerin sınırlandırılması gerektiğini ifade etti.
Çocukların televizyon izlemek yerine kitap okuma, boyama ya da resim yapma gibi etkinliklere yönlendirilebileceğini dile getiren Doç. Dr. Hamamcı, ailelerin çocukların izleyeceği, haber, dizi, film ya da çizgi filmlerde seçici olması gerektiğini kaydetti. |
|
|
|
|
 |
|
|
|
|
|
|
DUYURU PANOMUZ | İYİ TATİLLER CANLARIM |
ertugruldemir.blogcu |
|
|
| | | |